Bazen bir şeyler için sanırım gereksiz ısrarcı bi misyon ediniyorum kendime. Olmadığını ya da olamayacağını kabullenemiyorum. Hayatıma dahil olan her şeye herkese ebedi yaklaşıyorum. Olumsuz her durumu " öyle demek, öyle yapmak istememiştir, ben yanlış anlamış olabilirim, beni üzeceğini düşünmemiştir" falan diye aptalca şeylerle kapatmaya çalışıyorum! Oysa neden kapatıyorsun aptal! Basbaya seni üzeceğini bilerek yaptı! Basbaya doğru anladın!Küfür etti ulan daha nasıl öyle demek istememiş olabilir!?
Bazen neden basiretimiz bağlanıyor ki? Neden bu zamana kadar yaşadığımız sosyal ve ikili ilişkilerde en ufak bi nahoş durumda bile hayatımızdan insanları kolaylıkla tek bir an bile düşünmeden siktir edebiliyorken şimdi neden ve nasıl oluyor da bu derece kötülüğe sessiz ve maruz kalabiliyoruz ki? Aşk harbiden bu bokum şey mi yani? Pazar günleri kahvaltı yapmak, tartışmaların ardından "aşşağıdayım hadi gel:) " falan değil mi? Ne bileyim sinemaya gitmek, alakasız bir bara gidip iki bira içmek, birbirinin arkadaş ortamına girip onlar gibi ilk günlerdeki çekingenlikleri anlatıp dalga geçip gülüşmek daha sonra sımsıkıca sarılmak falan değil mi aşk! Değil mi?
Birini çok sevdim ama aşık gibi değil. Yoldaş gibi. Birbirimizin ikizi gibiydik zaten ilkokuldan beri tanışıyorduk. Bildiğin ali ata bak'ı falan beraber yazdık. Sonra büyüdük. Artık pek yoldaş gibi değildik. Çünkü o aşıktı ve ben bundan sonra ona yoldaş olamazdım. Ben şehir dışına gittim o Ankara'da kaldı. Dönem sonu yaklaşıyor bi proje ödevim için internet kafeye gittim. Msn var o vakitler. Açtım ama altta duruyor ben araştırma yapıyorum. Mesaj geldi. "Ne zaman geliyorsun Ankaraya?" Benden cevap yok araştırma yapıyorum. Aradan az bir vakit geçti mesaj geldi. "Cevap ver sana ihtiyacım var" Benden cevap yok araştırma yapıyorum. Günlerden cumartesiydi. Araştırma bitti projeyi yaptım. Akşam her cuma ve cumartesi gittiğimiz bara gideceğiz arkadaşlarla oraya yetişmem lazımdı. Cevap yazmadım. Kapattım msni çıktım. Pazartesi öldüğünü öğrendim. Kendisi isteyerek öldüğünü öğrendim. Telefonda onun öldüğünü söyleyen sesten ve ondan 1 hafta sonrasını pek hatırlamıyorum. O olayı yaşadıktan çok uzun bir süre kendimden iğrendim, nefret ettim. Bana ihtiyacı olan birini kibirimden geri çevirmiştim. Hatta geri çevirmekten ziyade resmen onu dikkate bile almamıştım. Yıllarca süren pişmanlıklar yaşadım. Bana Paris'ten aldığı ve her gösterdiğinde hayran hayran baktığı büyük bir madalyonu vardı onu vermişti çok önce. "Bu senin olmayacak sadece şimdilik veriyorum hep yanında taşı ne zaman geri isteyeceğim belli olmaz" demişti. Madalyon hala bende. Hep yanımda cüzdanımda. 8 sene geçti henüz gelip istemedi.
İşte bu olaydan sonra kendimi büyük ölçüde değiştirmeye başladım. İnsanları daha çok sevdim, daha çok önemsedim. Kimseye "sana ihtiyacım var" dedirtmeden yanlarında olmaya çalıştım. Ama şu son birkaç zamandır yine bir yerlerde yanlış yaptığımı görüyorum. Çünkü artık insanlar hatalarını söylemiyorum diye kendilerini hatasız görmeye başladılar. Ben nasılsa susuyorum kırıldığımda çat çat anında yüzlerine söyleyemiyorum diye daha çok haksızlık yapmaya başladılar. Kusurlarını örtmeye ya da kabullenmeye başladım. Ne de olsa ben alttan alıyorum diye daha da yüzsüzleşip terbiyesizleştiler! Oysa ben bunları haketmemiştim... İnsan değeri verdik diye bu muamele ne lan?
Yetişkin olmak, akli melekeleri kullanabilmek ve öfke kontrolünü öğrenmekle başlar. 32 yaşındaki bir insan yetişkin demektir. Akli melekelere sahip ve öfkesini kontrol edebilir olmalıdır. Olumsuz ve kötü her durumda hayvanca böğüre böğüre bağırıp, küfürler savurup yıkmak dökmek kırmak değildir. Söylediğiniz yaşın adamı olun biraz! Ne boş lakırdılar ediyorsunuz? Ben şöyleyim ben böyleyim bu marka arabaya biner, ceketimi şu markadan şu kadar liraya alır, sahibini tanımadığım mekanlar dışında hiçbir yere takılmam, otobüse dolmuşa binmem demekle oluşmuyor insanlığınız. Yaptıklarınız, yaşattıklarınız ve hissettirdiklerinizle oluyor.
Ben insanlardan hep asla onlardan vazgeçmeyeceklerini sandıkları anda vazgeçtiğimi farkettim. Ama farkettikten sonra asla ve hiçbir zaman geri dönmedim. Daha sonra onlara bir pişmanlık bana ise yeni bir ego yüklemesi oldu sadece. Yani bir kazanım olmadı iki taraf içinde. Hep böyle mi olmalı yani? Neden kaybetme korkusunu göz ardı ederek yaşıyorlar? Yoksa bu yoksunlar "ben kaybetmem" edasıyla mı yaşıyorlar? Ulan insanlar hayatlarında ailelerini, sevdiklerini, işlerini kaybediyorlar! Sen kimsin ki bir şey kaybetmiyorsun? En kötü para kaybetmişssindir! Nasıl kaybetmekten korkmazsın? Demek ki hiçbir şey kazanmamışsın! Hayatta hiçbir zaferin olmamış bir başarı elde edememişsin demektir. Neden yazık ediyorsun aç artık gözlerini beni kaybediyorsun! İlla böyle haykırmak mı lazım?
0 yorum :
Yorum Gönder