The Latest

Ortalama son 1 senedir neden bilinmez kendimi en çok bulduğum şarkı. Bazen özellikle de öz güvenimizden biraz biraz yitirmeye başladığımızda kendimizi daha özgür hissetmek isteriz. Sanki bir cenderedeyiz de biraz iyi hissetsek her şey kaybolacak gibi olur ya, hah işte o zamanlar bol bol dinleyiniz lütfen :)

Pharrell Williams' ın özellikle ilk giriş cümlesi "hold on to me" girişinden ve nakarat kısımlarındaki freedooom! çığlıklarından çok etkileniyorum. Belki dinlerken sözleriyle takip etmek isterseniz diye sözlerini, belki çevirisine bakmak isterseniz diye de onları buraya bırakıp sessizce şarkının içinde özgürce kaybolmaya gidiyorum.

Şarkı Burada

Hold on to me 
Tutun bana 

Don't let me go 
Beni bırakma 

Who cares what they see? 
Onların ne gördüğü kimin umrunda? 

Who cares what they know? 
Onların ne bildiği kimin umrunda? 

Your first name is Free 
Senin adın Özgür 

Last name is Dome 
Soyadın Yükseliş 

We choose to believe 
Biz inanmayı seçtik 

In where we're from 
Geldiğimiz yerdekilere 

Man's red flower 
Adamın kırmızı çiçeği 

It's in every living thing 
Her yaşayan şeyin içinde 

Mind, use your power 
Akıl, gücünü kullan 

Spirit, use your wings 
Ruh, kanatlarını kullan 

Freedom 
Özgürlük 

Hold on to me 
Bana tutun 

Don't let me go 
Beni bırakma 

Cheat's need to eat 
Çitanın beslenmesi için 

Don't let you lope 
Senin koşmana izin vermemesi gerek 

Your first name is King 
Senin adın Kral

Last name is Dome 
Soyadın yükseliş 

We choose to believe 
Biz inanmayı seçtik 

In everyone 
Herkese 

When a baby first breathes 
Bir bebek ilk nefesini aldığında 

When night sees sunrise 
Gece güne kavuştuğunda 

When the whale hides in the sea 
Balina denizde saklandığında 

When men recognize us 
Erkekler bizi fark ettiklerinde 

Freedom 
Özgürlük 

Breathe in 
Nefes al 

We are from heat 
Biz sıcaklıktan oluştuk 

Electric wonder 
Elektrik mucizesi 

Does it shock you to see 
Gördüklerin seni şaşırtıyor mu? 

And left us the sun? 
Ve o güneşi üzerimize koydu 

Atoms in the air 
Atomlar havada 

Organisms in the sea 
Organizmalar denizde 

The sun and, yes, man 
Güneş ve, evet adamım 

Are made of the same things 
Aynı şeyden yapıldı 

Freedom
Özgürlük
                                             
 Bazen bir şeyler için sanırım gereksiz ısrarcı bi misyon ediniyorum kendime. Olmadığını ya da olamayacağını kabullenemiyorum. Hayatıma dahil olan her şeye herkese ebedi yaklaşıyorum. Olumsuz her durumu " öyle demek, öyle yapmak istememiştir, ben yanlış anlamış olabilirim, beni üzeceğini düşünmemiştir" falan diye aptalca şeylerle kapatmaya çalışıyorum! Oysa neden kapatıyorsun aptal! Basbaya seni üzeceğini bilerek yaptı! Basbaya doğru anladın!Küfür etti ulan daha nasıl öyle demek istememiş olabilir!?
 Bazen neden basiretimiz bağlanıyor ki? Neden bu zamana kadar yaşadığımız sosyal ve ikili ilişkilerde en ufak bi nahoş durumda bile hayatımızdan insanları kolaylıkla tek bir an bile düşünmeden siktir edebiliyorken şimdi neden ve nasıl oluyor da bu derece kötülüğe sessiz ve maruz kalabiliyoruz ki? Aşk harbiden bu bokum şey mi yani? Pazar günleri kahvaltı yapmak, tartışmaların ardından "aşşağıdayım hadi gel:) " falan değil mi? Ne bileyim sinemaya gitmek, alakasız bir bara gidip iki bira içmek, birbirinin arkadaş ortamına girip onlar gibi ilk günlerdeki çekingenlikleri anlatıp dalga geçip gülüşmek daha sonra sımsıkıca sarılmak falan değil mi aşk! Değil mi?
  Birini çok sevdim ama aşık gibi değil. Yoldaş gibi. Birbirimizin ikizi gibiydik zaten ilkokuldan beri tanışıyorduk. Bildiğin ali ata bak'ı falan beraber yazdık. Sonra büyüdük. Artık pek yoldaş gibi değildik. Çünkü o aşıktı ve ben bundan sonra ona yoldaş olamazdım. Ben şehir dışına gittim o Ankara'da kaldı. Dönem sonu yaklaşıyor bi proje ödevim için internet kafeye gittim. Msn var o vakitler. Açtım ama altta duruyor ben araştırma yapıyorum. Mesaj geldi. "Ne zaman geliyorsun Ankaraya?" Benden cevap yok araştırma yapıyorum. Aradan az bir vakit geçti mesaj geldi. "Cevap ver sana ihtiyacım var" Benden cevap yok araştırma yapıyorum. Günlerden cumartesiydi. Araştırma bitti projeyi yaptım. Akşam her cuma ve cumartesi gittiğimiz bara gideceğiz arkadaşlarla oraya yetişmem lazımdı. Cevap yazmadım. Kapattım msni çıktım. Pazartesi öldüğünü öğrendim. Kendisi isteyerek öldüğünü öğrendim. Telefonda onun öldüğünü söyleyen sesten ve ondan 1 hafta sonrasını pek hatırlamıyorum. O olayı yaşadıktan çok uzun bir süre kendimden iğrendim, nefret ettim. Bana ihtiyacı olan birini kibirimden geri çevirmiştim. Hatta geri çevirmekten ziyade resmen onu dikkate bile almamıştım. Yıllarca süren pişmanlıklar yaşadım. Bana Paris'ten aldığı ve her gösterdiğinde hayran hayran baktığı büyük bir madalyonu vardı onu vermişti çok önce. "Bu senin olmayacak sadece şimdilik veriyorum hep yanında taşı ne zaman geri isteyeceğim belli olmaz" demişti. Madalyon hala bende. Hep yanımda cüzdanımda. 8 sene geçti henüz gelip istemedi.
  İşte bu olaydan sonra kendimi büyük ölçüde değiştirmeye başladım. İnsanları daha çok sevdim, daha çok önemsedim. Kimseye "sana ihtiyacım var" dedirtmeden yanlarında olmaya çalıştım. Ama şu son birkaç zamandır yine bir yerlerde yanlış yaptığımı görüyorum. Çünkü artık insanlar hatalarını söylemiyorum diye kendilerini hatasız görmeye başladılar. Ben nasılsa susuyorum kırıldığımda çat çat anında yüzlerine söyleyemiyorum diye daha çok haksızlık yapmaya başladılar. Kusurlarını örtmeye ya da kabullenmeye başladım. Ne de olsa ben alttan alıyorum diye daha da yüzsüzleşip terbiyesizleştiler! Oysa ben bunları haketmemiştim... İnsan değeri verdik diye bu muamele ne lan?
 Yetişkin olmak, akli melekeleri kullanabilmek ve öfke kontrolünü öğrenmekle başlar. 32 yaşındaki bir insan yetişkin demektir. Akli melekelere sahip ve öfkesini kontrol edebilir olmalıdır. Olumsuz  ve kötü her durumda hayvanca böğüre böğüre bağırıp, küfürler savurup yıkmak dökmek kırmak değildir. Söylediğiniz yaşın adamı olun biraz! Ne boş lakırdılar ediyorsunuz? Ben şöyleyim ben böyleyim bu marka arabaya biner, ceketimi şu markadan şu kadar liraya alır, sahibini tanımadığım mekanlar dışında hiçbir yere takılmam, otobüse dolmuşa binmem demekle oluşmuyor insanlığınız. Yaptıklarınız, yaşattıklarınız ve hissettirdiklerinizle oluyor.
 Ben insanlardan hep asla onlardan vazgeçmeyeceklerini sandıkları anda vazgeçtiğimi farkettim. Ama farkettikten sonra asla ve hiçbir zaman geri dönmedim. Daha sonra onlara bir pişmanlık bana ise yeni bir ego yüklemesi oldu sadece. Yani bir kazanım olmadı iki taraf içinde. Hep böyle mi olmalı yani? Neden kaybetme korkusunu göz ardı ederek yaşıyorlar? Yoksa bu yoksunlar "ben kaybetmem" edasıyla mı yaşıyorlar? Ulan insanlar hayatlarında ailelerini, sevdiklerini, işlerini kaybediyorlar! Sen kimsin ki bir şey kaybetmiyorsun? En kötü para kaybetmişssindir! Nasıl kaybetmekten korkmazsın? Demek ki hiçbir şey kazanmamışsın! Hayatta hiçbir zaferin olmamış bir başarı elde edememişsin demektir. Neden yazık ediyorsun aç artık gözlerini beni kaybediyorsun! İlla böyle haykırmak mı lazım?

 Birkaç ay önce annemle bir durumumu paylaştım. Belki yıllar sonra yaşamadığım bir heyecandan bahsettim, uzun uzadıya dinledi beni. Bir hayli konuştuktan sonra annemin hiç yorum yapmadığını farkedip neden sessiz kaldığını sordum. Bana cevabı "heyecanın gözünü bürümüş gerçekleri göremiyorsun" oldu. O bahsettiğim heyecanı yitireli birkaç ay oluyor. Gerçekleri hala görememem de devam ediyor. Mevzu ne olursa olsun unutulmayacak tek şey annelerin her zaman haklı olduğudur! Aylar evvel annemin içine bir türlü sinmeyen ne varsa şimdi benim içimde hala bir araya gelemeden parçalanmaya devam ediyor! Yardım et anne, sen yine haklı çıktın...





tereyağı (oda sıcaklığında)
sarımsak
maydonoz,biberiye,kekik
parmesan


1.patatesler soyulur

2.her patates ince dilimler halinde dibine kadar bölünmeyecek şekilde kesilir ,parçalanmayacak bölünmeyecek şekilde fırın tepsisine yerleştirilir.

3.sos kabında tereyağı ve baharatlar , sarımsak da dahil edilerek karıştırılır.

4.hazırlanılan sos fırça yardımıyla patateslere sürülür. dilimlerin arasına sosun nüfuz etmesi sağlanır.

5.1 saat kadar önceden ısıtılmış fırında pişirilir, her 15 dakikada bir kontrol edilerek sostan biraz daha sürülür.



FOTOĞRAF
food52



Yapımı basit çok zaman harcamayan pratik yiyecek olduklarından sandviçlere bayılıyoruz. 
bana yapımı en kolay gelenden başlamak istedim.

klasik peynir ve somonlu sandviç




ezine peynir
kekik 
kırmızı biber
somon 
iceberg
incecik doğranmış salatalık dilimleri


önceki geceden somon yaptıysanız kalan somonları kullanabilirsiniz.
somonları parçalamadan kesebilirsiniz. sonra bana göre somon ile peynir çok yakışıyor.
ezine peynir ilk tercihlerimin arasında 
İceberg veya marul ekleyebiliriz.tercih olarak somona biraz kekik ekleyebiliriz. peynirle bütünleşmesi açısından ,

ve tabikide kırmızı biber mükemmel uyum sağlayacaktır biberleri jülyen doğrayıp koyarsak 
büyük ısırıklarla tadına daha rahat varabiliriz.;)

yapımı on dk almayan sandviçlerimiz hazır bira veya buz gibi beyaz şarap eşliğinde mükemmel gidecektir.



Başlamadan belirteyim bu uzun bir yazı olacak. Belki çok uzun olacak. Yüreğinizde bir şeyler hissetmezseniz kalanını okumanıza gerek yok.

 Ayrılık kötü bir şey. Çok kötü bir şey. Boktan. Bunu dün çok sevdiğim bir arkadaşımda gördüm. Hatta onun gözyaşlarında gördüm.
  Malum biz kadınlar ağlarız, hatta çok ağlarız. Olur olmadık yerlerde olur olmadık şeylere genelde ağlarız. Eğer soran biri olursa tam olarak nedenine cevap veremediğimiz şeylere bile ağlarız. kabul edin ki bunu yaparız. Ama bir erkeğin ağlaması benim çok kanımı donduruyor. Çünkü o son raddedir bilirim. Cümlelerim kısa kısa sürekli nokta koyuyorum farkediyorsunuzdur belki. Bu yüzden işte.
  Dün akşam çok sevdiğim bir arkadaşımla birlikteydik onun doğum günü sebebiyle. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum ki bu kadar çarpılmamın nedeni kesinlikle rakı değil. Önce bu konuda anlaşalım. Diğer gelecek arkadaşlarımız gelene kadar biz önden buluştuk, yemek yedik. Onun uzun zamandır yaşadığı hoşuma gitmeyen ruh hali yine üzerindeydi. Genelde mutlu, güleç yüzlü arkadaşım olan o güzel adam gitmiş üzerine ölü benizli pek tarif edemediğim biri gelmişti. İnsan sevdiklerini öyle görmekten hoşlanmıyor. Hiç hoşlanmıyor. Ben rakıyı da sohbetini de ağırdan alırım, ama o devirdi de devirdi. İçi yanıyordu, canı acıyordu biliyordum. "Unutamıyorum Pelin unutamıyorum" dedi. "Neden unutayım ki?" Aşkı çok tatmış bir adam değildi. Bunca zamanki ilişkileri stabil, daha plastik gibi şeylerdi bana göre. Ama o kadın aşkı tattırmıştı ona. Hemde her zerresine kadar. Yapılan tatiller, gidilen şehirler, tanışılan aileler, kurulan hayaller, edilen kavgalar, kordonda içilen rakılar... Daha ne kadarını sayayım... Sonuç olarak ki 2 ay önce bitti. Adam darmadağın... Çünkü o kadın bunu çok acımasızca yaptı! Canını yakarak, onu kanırtarak yaptı! Daha 1 ay önce ona sarılarak uyuduğunu unutarak yaptı!

Neyse sohbetimiz koyu tabi. O, o kadını anlatmaya gittikçe ben alakasız şeylerden konu açmaya çalışarak atmosferi dağıtmaya çalıştım. İşlerin yoğunluğu, çalışma hayatındaki kurtlar sofrasındaki insanlardan falan bahsetmeye çalıştım. Çünkü o kadını konuşsaydık gecemizin eğlenceden ziyade hüzne bürüneceğini biliyordum. Öyle olsun istemedim. Ama o anlatmakta kararlıydı. Erkekler böyle şeyleri pek anlatmayı sevmez aslında. Bizler gibi saatlerce ne hissettiklerinden, ne yaşadıklarından başkalarına bahsetmeyi sevmezler. Onun anlatma kararını görünce bende koyverdim gitti. Anlatsındı! Gecemiz de hüzne boğulursa boğulsundu!
   
Bir ara arkadaşımın gözlerine bir şey oldu. Tuhaf bir şey.Seneleri devirmiştik birlikte. Çok uzun seneleri. Ama onun gözlerinde gördüğüm o şey ilkti. Ne yapmam gerektiğini bilemedim.Belki kalkıp sarılmalıydım "geçecek dostum yapma!" demeliydim, Ama bu şekilde davranmam benim yanımda ilk kez bu duruma düşmüş bir erkeği daha da çaresizliğe itebilir diye düşündüm. Oturduğum yerde kaldım. Görmemiş gibi yaptım. Kafasını çevirdi. Dişlerini sıkıyordu çenesinden anladım.


Teoman'ın bi şarkısı var "hayat acıtınca dünyayı pek sevmiyorum" diyor. Ben dün anladım ki hayat sadece beni değil, sevdiklerimi acıtınca da dünyayı sevmiyorum!


Diyeceğim o ki; ayrılığın bile bir edebi var. Kimseye hayatı zindan etmeyin! Can yakar konuşmaları yaparken bir süre önce o insanın ellerini tuttuğunuzu unutmayın! Ve son olarak alın size dünyanın en güzel ayrılık şarkısı. 
"Bir söz yazıyorum, bir riff çalıyorum, gitarları kaydediyorum, sonra da sözleri üzerine yerleştiriyorum.
                                                                                                                                       HİNDİ ZAHRA
           

Yarı Fransa yarı Fas ezgileri bu kadar güzel bir araya gelebilirdi. aksanı şarap tanenleri gibi ; ilk yudumu aldığınızda tadı veren dilinizde pekiştirebileceğiniz tonda. hazır bahar gelmişken sürekli dinleyebilirsiniz her ana uyumlu özellikle yolculukta veya kitap okurken ..


kendisi Avrupa'da verdiği konserler ile ününe ün katmış , hafif caz hafif Fas . Beatiful Tango


                                  




BELGRAD


gezilesi , kalınası , yaşanılası muntazam şehir Belgrad .

Öncelikle eklemeliyim ki Sırbistan 'a gitmeyi hiç düşünmemiştik. Ama gerçekten gittiğimiz için mutluyuz. 
en baştan başlamak gerekirse biletler oldukça uygun Pegasus havayollarından 4 ay önce biletleri 29 .99 euro ya  görür görmez aldık. Aynı fırsat  sevgililer gününde iki günlüğüne yapılan kampanyada karşımıza çıktı.

Eklemeliyim ki ; pegasus plus ücretsiz üyesi olursanız size bazı özel günlerde yüzde 30 indirim yapıyorlar. ayrıca uçuşunuzu  yaptıktan sonra puanınıza ekleniyor. 
sonra yolculuğumuz başladı :) önce Ankara 'dan İstanbul'a daha sonra da Belgrad'a indik .


Sırplar

Sırplar için önce tedirgin oldum açıkçası fakat gitmeden önce okuduğum bir kaç blog yazarı oldukça sıcak kanlı ve yardımsever olduklarını yazıyordu.

Aynı şekilde gittiğimizde de görmüş olduk . tabi hava alanından kalkan otobüs şoförü ve pasaport kontrolündeki bayan memur pek de sıcak kanlı değildi ama olsun biz oldukça keyifli olduğumuz için pek de umursamadık açıkçası.


Belgrad içinde  tanıştığımız insanlar oldukça sıcak kanlıydı hatta bir yer sorduğumuzda bize göstermek için otobüsünden inip gideceğimiz yere kadar bizimle eşlik eden iki kişiyle de karşılaştık:) hosteldeki çalışanlar ,parkta tanıştığımız gençler , ingilizcesi olmadığı halde bize bilgi vermeye çabalayan vatandaşlar .. 


tabiki kadın populasyonundan da bahsetmek gerekir :)) kadın yoğunluğu erkeklerden fazla ve baya güzeller . açıkçası ben esmerlerini daha çok beyendim :) yaşlılar da çok tatlı parkta satranç oynayan veya masa tenisi oynayan bir çok yaşlı nüfusla karşılaşabilirsiniz.


NOT: şehir içi ulaşıma ücret ödeme zorunluluğunuz yok:) ama gece belli bir saatten sonra sanırım gece 12 den sonra 150 dinar ödemeniz gerekli .